BEN O BEN DEĞİLİM

Çevrim içi oynanan bir oyunda tanışan arkadaşlar, kafede buluşup yüz yüze konuşmaya karar verirler ama bu bekledikleri kolay olmaz. Ters giden bir şeyler vardır...



Uyarı: Oyunu sahnelemeden önce mail yoluyla veya Instagram üzerinden iletişime geçip izin istemeniz rica olunur. Oyun hakkındaki görüş ve önerilerinizi de bu sayfanın en altında yorum olarak ya da mail / instagram yoluyla belirtebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim...


Aşağıdaki mail adresinden bana ulaşabilirsiniz.

ahmet736arslan@gmail.com

Yeni yayınladığım oyunlardan anında haberdar olmak ve iletişime geçmek için İnstagram'dan takip edebilirsiniz. 👇


Ya da buraya tıklayarak siteye abone olabilir ve yeni içeriklerden e-posta yoluyla haberdar olabilirsiniz.


Yazma sürecimle ilgili videolar paylaştığım kanalımı aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.👇



KARAKTERLER

Meltem: Yusuf’un annesidir. Sahil kentinde bir kafe açmış ve küçük de olsa bu dükkan ile geçimini sağlamaktadır.


Yusuf: Yaşadığı şehirde üniversite kazanıp aile evinden okula giden Yusuf bir hayli asosyaldir. Gününün çoğunu bilgisayar başında geçirmektedir.

Hakan: Yusuf'un internet üzerinden oynanan bir oyunda tanıştığı arkadaşıdır. İnternet ortamında bir hayli rahat, gerçek yaşamda ise utangaç biridir.

Senem: Yusuf'un internet üzerinden oynanan bir oyunda tanıştığı arkadaşıdır. Normal hayatta erkeklerden görmediği ilgiyi oyunda elde eden, bu ilgiyi istekleri doğrultusunda kullanan dolayısıyla sanal alemdeki bu ilgiden pek memnun olan, biraz cilveli biraz duygusaldır.

Cemal: Yusuf'un internet üzerinden oynanan bir oyunda ilk tanıştığı, oyun üzerinden sözlü kavga ettiği kişidir. Yaşça Yusuf’tan büyüktür.

Gülşah: Cemal'in liseden arkadaşı

Tayfun: Cemal’in liseden arkadaşı

SAHNE 1


Sahnede biri sağda biri solda biri tam ortada olmak üzere 3 adet masa ve her masanın üstünde bir tane bilgisayar bulunmaktadır. Bu üç masa üç farklı evdedir yani sahne aynı anda 3 evi göstermektedir. Şartlar sağlanabilirse araya paravan vb. bir şey çekilebilir.

(Sahne aydınlandığında ortadaki evde yani ortadaki masada Yusuf oturmaktadır. Yusuf'un oturduğu sandalyenin yanında bir de boş sandalye vardır. Sahneye Yusuf'un annesi Meltem'in girmesi ile oyun başlar.)


Meltem: Aman da aman benim yakışıklı oğlum erkenden kalkmış mı?

Yusuf: (Kafasını ekrandan kaldırıp kızarmış gözleriyle şaşkın şekilde etrafı seyreder.) Ne ! Sabah mı oldu?

Meltem: (Sinirlenir) Yine mi bilgisayarın başında sabahladın? Az önce söylediğim yakışıklı oğlum iltifatını geri alıyorum ve  düzeltiyorum.  Ah benim bilgisayar bağımlısı, asosyal , kendini bilmez, rüzgarın estiği yöne savrulan, sorumsuzluktan kendini kaybedip...

Yusuf: Anne! Sadece yakışıklıyı kaldırıp yerine bu kadar hakareti koyamazsın oyunun kurallarına aykırı.

Meltem: 
Bak oyun diyor! Bana hala oyun diyor! Gece boyu oyun oynamış şimdi iki kelimeyi bir araya getirip cümle kuramıyor.

Yusuf: Anne odadaki tüm kelime kotasını az önce sen bitirdin ki bana bir şey kalmadı.

Meltem
(Bir taraftan Yusuf’un dağınık odasını düzenlerken bir taraftan da Yusuf ile konuşmaya devam eder.) İnternet mi oğlum bu, ne kotası? Oyun oynamak yerine iki sayfa kitap oku da şu odanın kelime kotasını biraz arttır! Koskoca adam oldun. Üniversite bitti bitecek. Hala ne oyunu bu?

Yusuf: Hiç bana üniversite falan deme anne! Bi bitmedi zaten!

Meltem: Tabi bitmez. Her iki senede bir sınıf atlayarak nasıl bitecek.

Yusuf: Her iki yılda bir sınıf atlamak gayet iyi bir başarı. Hem ben sindire sindire okuyorum.

Meltem: Şöyle akıllı uslu olsan, biraz anne sözü dinlesen de hayırlısıyla şu okulu bitirsen koca bir şirkette patron olsan...

Yusuf: Allah Allah! Ee sonra?

Meltem: Sonra iş yerindeki asistan kız her gün sana kahve getirse...

Yusuf: Sonra bir gün kahveyi yanlışlıkla üstüme dökse...

Meltem: Sonra kız senden özür dilerken sen elinle kızın ağzını kapatıp önemli değil desen...

Yusuf: Sonra göz göze gelsek değil mi?

Meltem: Hah tam ben de onu diyecektim. Bak aynı hayalleri kuruyormuşuz işte.

Yusuf: Bunlar hayal değil anne! (Bilgisayar ekranını göstererek) “Cafcaflı Aşk“ 7. Bölüm, “Aşkın Suyu“ 12. Bölüm, “Kokulu Aşk“ 15. Bölüm! Bak hepsinde aynı sahne. Bu her yaz bir kanalda dönüyor ve sen de hepsini izliyorsun. Ben nasıl oyun bağımlısı isem sen de dizi bağımlısısın. Kabul et bunu!

Meltem: (Ekrana yaklaşır. Bilgisayar faresini Yusuf'un elinden alır.
) “Cafcaflı Aşk“ 7. Bölümü aç bakıyım bi. Burayı kaçırmışım ben.

Yusuf: Kime ne anlatıyorum! (Biraz durur) Böyle patron-asistan aşkı diziler de annem dizilerde!

Meltem: Tamam. Tamam ya vazgeçtim. patron olma.... Imm o zaman sen de kamyon şoförü ol.

Yusuf: Ne!

Meltem: (Fareye tıklar ve "Selvi Boylum Al Yazmalım" müziği çalmaya başlar.) Sonra bir gün çamura saplan ve al yazmalı bir kız gelsin.

(Burada https://www.youtube.com/watch?v=KIAH5GDOcS4 yandaki linkteki sahnenin bir bölümü oynanacaktır.)

Yusuf: Tabi ya sonra ben kızı göreyim ve diyeyim ki "Vay anam bu ne güzel kız böyle!"

Meltem: (Müzik kısık seste hala devam etmektedir.) "Yakışıklı çocuk. Buralı değil heralde."

Yusuf: "Hadi atla köye götüreyim seni!"

Meltem: "Binsem mi binmesem mi? Binsem mi binmesem mi?"

Yusuf: "Binecek mi binmeyecek mi?"

Meltem: "Hiç mi gün görmeyeceğim ben. Yüreğim kaydıysa günah mı? Anam da duyarsa duysun." (Deyip Yusuf'un sandalyesinin yanındaki boş sandalyeye oturur.)

Yusuf: (Bilgisayarda bir tuşa sertçe basınca müzik susar.) Ne yapıyoruz biz ya? Beni de kendine benzettin. İki dakikada girdin role!

Meltem: Ne rolü oğlum senin için hayal kuruyorduk işte. Sen kamyon şoförüydün, ne güzel kız da gelmişti. Neden durduk?

Yusuf: Hayal değil anne! Selvi Boylum Al Yazmalım filmi.

Meltem: Ama en güzel kısmı oynamadık ya. Sen bana "Yarın aynı yerde aynı saatte çamura saplansam yardıma gelir misin?" diyecektin sonra ben de sana…

Yusuf: Anne bi' dur! Sen evi geçindirmek için açtığın o kafede gün boyu dizi mi izliyorsun yoksa?

Meltem: Ne dizisi oğlum? Hepsinden birer bölümcük izliyorum o kadar.

Yusuf:  Şimdi anlıyorum neden “Kafe Dizi Dizi“ koydun dükkanın ismini. Dizi izleyip izleyip eve geliyorsun herhalde.

Meltem: Aa ne alakası var canım! Çok merak ediyorsan bugün çık gel. Gör bakalım ne yapıyorum?

Yusuf: Bugün olmaz. İşlerim var.

Meltem: Allah Allah gören de bir yerde patron zanneder.

Yusuf: Aa başladık yine patrona. Hani kamyon şoförüydüm ben.

Meltem: Senden o da olmaz oğlum. Sen bi' çamura saplanıp bi' kızla tanışmayı beceremezsin.

Yusuf: Anne beni niye Kadir İnanır'la yarıştırıyorsun ya? Doktor, mühendis komşu çocuğu falan yok mu etrafta?

Meltem: Tabi ya bir tane kızla tanışmak dünyanın en zor şeyi değil mi, benim asosyal oğlum!

Yusuf: Anne milletin annesi oku der, ne bileyim hayırlı işler yap der. Sen niye kafayı taktın bu kız meselesine ya?

Meltem: Hadi hadi lafa tutma beni. Saat kaç oldu insanlar “Kafe Dizi Dizi “ de kahvaltı yapmak için sıraya giriyor sıraya...

Yusuf: Tabi canım kesin öyledir.

Meltem: Sen de gerçek bir asosyal gibi tüm gün böyle ekran başında otur tamam mı?

Yusuf:  Oğlun oyun moyun derken burdan sana öyle güzel bi' gelin bulacak ki herkes bizi konuşacak herkes.

Meltem: Oyundan mı, savaş oyunundan mı gelin bulacaksın bana?

Yusuf: Öyle deme anne. Kızlar bile oynuyor: Bakma savaş oyunu olduğuna.

Meltem : Hah tam hayalimdeki gelin. (Gazete manşeti okur gibi)
 "Düğününde havaya ateş açan maganda gelin terör estirdi"  düşünmesi bile kötü. Maganda kurşunu Nurten'e falan denk gelirse ay rezil oluruz sosyeteye.

Yusuf: Anne ne ara düğünü yaptık da Nurten Teyze vuruldu.

Meltem: Yani Nurten vurulacağına Fadime vurulsun oğlum. Hiç olmazsa bir köşeye oturup düğünü eleştirecek bir tane dedikoducudan kurtuluruz.

Yusuf: Tamam anne sen hiç merak etme. Ben oyundan bir tane sniper gelin bulurum. Düğün günü Fadime Teyze'yi headshot indiririz.

Meltem: Boş boş konuşup tutma beni... Ha bak gün boyu ekran başında aç kalma diye ocağa yemek koydum. Onu arada kontrol et. Pişince yersin. (Yusuf gözünü kırpmadan ekrana bakmaktadır.) Şşt kime diyorum!

Yusuf: Tamam anne tamam. Hadi hayırlı işler. "Kafe Dizi Dizi" müşteriden dolup taşarsa ararsın. Bir koşu gelirim.

Meltem: Tabi canım tabi. (Deyip sahneden çıkar.)

Yusuf: Oh ocakta yemeğim. Önümde bilgisayarım. Bi' de şu oyundan güzel bir kız bulursam bak sen keyfime.... Hadi bakalım. Bana eş, anneme gelin. Bana eş, anneme gelin, Hadi bakalım Hadi bakalım...


(Derken sahneye yaşça Yusuf'tan büyük olan Cemal girer. En sağdaki bilgisayara oturur. Bu kısım Cemal'in kendi evidir. Sahnede yan yana olan insanlar aslında farklı yerlerde aynı oyuna bağlanan oyunculardır.)


Cemal: Selamün aleyküm birader.

Yusuf: (Kadın oyuncu beklerken erkek geldiği için hayal kırıklığına uğrar. Asabi bir şekilde konuşmaya başlar.) Kardeşim arkadaşlarımı bekliyorum çıkar mısın!

Cemal: Önce bir selamımızı alsaydın. Çıkarız nedir yani! Hem madem arkadaşlarını bekliyorsun. Şifre koy kimse girmesin!

Yusuf: (Hala sinirlidir.) Tamam kardeşim tatava yapma. Hadi çık şu oyundan!

Cemal: Bak güzel kardeşim zaten çıkacağım ama hiç tanımadığın biriyle böyle konuşmak doğru mu sence? Bakarsın yarın bir gün karşına çıkarım o zaman da bu kadar rahat olabilecek misin?

Yusuf: Ben öyle senin bildiğin klavye delikanlılarından değilim. Adresim belli birader. Eğer bir sıkıntı varsa Mersin'de Kafe Dizi Dizi'ye gel gör beni.

Cemal: Hayda! Ne zaman kavga etmeye başladık da  adres veriyorsun. Belli ki yaşın benden küçük. Bak şansa ki ben de Mersin'liyim istesem 1-2 saatte bulurum orayı ama yaşına veriyorum. Konuyu da uzatmak istemiyorum. Çıkıyorum ben.


(Deyip sahneden çıkar. Bilgisayar ve masa hala durmaktadır.)


Yusuf: Yaşıma veriyormuş artist herif! Sanki gitse kafeye beni bulabilecek. Annem ona bir kahve yapar ne için geldiğini unutur. (Biraz durur.) 

(Yusuf kendi kendine konuşurken sahneye seyirciye göre sol taraftan Senem girer ve soldaki bilgisayarın başına oturur. Sol taraf Senem'in odasıdır.)


Senem: Merhaba! 

Yusuf: (Bir hayli heyecanlanır. Saçını üstünü başını düzeltir. Parfüm falan sıkmaya çalışır. Parfüm ağzına kaçar. Öksürmeye başlar.)

Senem: Hey kimse yok mu?  Heyy sesim geliyor mu?


(Senem "Heyy" derken sağ taraftan sahneye Hakan girer ve sağ taraftaki bilgisayara oturur.)

Hakan: Merhaba! Boş mu acaba?

Senem: A hoş geldiniz. Evet boş.

Hakan: :Güzel. 3 kişi olduğumuza göre başlayabiliriz o zaman.

Senem: Evet ama diğer oyuncunun mikrofonu bozuk herhalde

Hakan: Bence sorun yok. İkimiz konuşuruz o zaman. O da önemli bir şey olduğunda mesaj olarak yazar artık.

Yusuf:  Var kardeşim benim mikrofonum!

Hakan: (Alay ederek) Mikrofonun var da konuşmayı mı sökemedin kardeşim.

Senem: (Kahkaha atar.) Biz de seni bekliyorduk.

Yusuf: Özür dilerim hanımefendi. Beklettim kusura bakmayın.

Senem: Sorun değil.

Hakan: Bu arada ben Hakan. Mersinliyim.

Senem: Aa ben de Mersinliyim adım Senem.

Yusuf: Yok artık ben de Mersinliyim. Adım Yusuf. İki hemşeri çok iyi anlaşırız umarım.

Senem: 3 demek istedin herhalde

Hakan: Benim sesim sana gelmiyor mu Yusuf? (Alay ederek) Yoksa konuşmada olduğu gibi dinlemede de mi bizi geriden takip ediyorsun.

(Senem kahkaha atar)

Yusuf : Ha ha hakan. İnternetim yavaş herhalde.

Senem: Hadi hadi! Bir an önce başlayalım. Headshottan adam vurmak için sabırsızlanıyorum.

Yusuf: Ne! Headshot mi dediniz?

Senem: Evet. Oyunda keskin nişancı rozetim var. En iyi yaptığım iş diyebilirim.

Yusuf: (Sessizce) Ulan tam aradığım kız!

Senem: Nasıl, anlamadım?

Yusuf: Tam aradığım takım arkadaşı diyorum. Hazırsak başlatıyorum.

Hakan: Başlayalım!

(Silah sesleri duyulmaya başlar.)

Yusuf: Senem arkandayım koruyorum seni.

Hakan: Mavi binada adam var dikkatli olun.

Senem: 2. Kat penceresinde... gördüm.

Hakan: Bomba atıyorum (Bomba sesi duyulur.)

Yusuf: Nasıl bomba attıysan kokusu burnuma kadar geldi.

Hakan: Ölmediler ya! Sis bombası atıyorum. (Sis bombası sesi duyulur.)

Yusuf: (Yusuf'un odasının olduğu yerde duman görülmeye başlar.) Nasıl atıysan sis bombası sanki benim odanın içinde patladı. Yemin ediyorum ekranı zor görüyorum.

Senem: Yusuf sizin ev yanıyor olabilir mi?

Hakan: Kanka ocakta yemek falan unutmadın değil mi?

Yusuf: Hayyy (Diyerek sahneden çıkar.)

Hakan: Yusuf gelene kadar bir yerde pusalım.

Senem: Sağ taraftaki çöp kutusunun arkasına geçiyorum.

Hakan: Dikkat et. İçinden adam çıkabilir.

(Bu esnada kulağında telefonla sahneye Yusuf girer. Hemen bilgisayarın başına oturur.)

Yusuf: Alo anne!

Meltem (Ses): Oğlum yemeğin altını söndürdün değil mi?

Yusuf: (Dalgındır. Aklı oyundadır.) Evet anne. Yangını söndürdüm.

Meltem 
(Ses): Ne yangını oğlum! Ne diyorsun sen?!

Yusuf: Anne adamlar beni vuracak kapatmam lazım.

Meltem 
(Ses): Ne! Hangi adamlar? Yangını onlar mı çıkardı? Biri evi mi kundakladı oğlum?

Yusuf
Oyundayım anne. Kapatmam lazım! (Deyip telefonu bırakıp yeniden masaya oturur.)

Hakan: Yusuf Mavi binanın çatısına çık. Orda bekliyoruz.

Yusuf:  Tamam geliyorum.


(Konuşmalar ve silah sesleri duyulurken sahne kararır ve “3 ay sonra" anonsu yapılır.)



SAHNE 2

(Sahne aydınlanır. 3 arkadaş aynı şekilde kendi evlerinde, kendi bilgisayarlarının başında oturmaktadır.)

Senem: Aşkım!

Hakan: Canım!

Senem: Hakan'ım!

Hakan: Senem'im!

Yusuf: (Sinirle) Arkadaşlarım! Biraz abartmıyor muyuz?

Senem: Ne abartması kanka! Seviyoruz işte. Bunun nesi kötü?

Yusuf: Daha birbirinizi görmediniz bile. 3 aydır sadece sesinizi duyuyorsunuz.

Hakan: Görmek neden bu kadar önemli ki? Seviyoruz işte yetmez mi? O benim kakaolu kekim!

Senem: O da benim buzlu limonatam!

Yusuf: Madem öyle yarın buluşalım o zaman!

(Gök gürültüsü sesi duyulur.)

Yusuf:  Ooo kara bulutlar hemen toplandı? Hani seviyordunuz?

Senem: İyi ama ne amaçla toplanacağız. Yani ikimiz ayrı buluşmak istesek zaten bir şekilde buluşuruz. Bu sefer sen de olacaksın. Toplanma amacımız ne? Sen niye bizimle olacaksın?

Yusuf: Takıldığın şeye bak! Çok istiyorsan bulurum bir neden.

Hakan: Çok merak ettim kanka. Bir neden bulsana.

Yusuf: Instagram'da takipçi sayım, takip ettiklerimi geçti.

Senem: “Takipçi sayım, takip ettiklerimi geçti partisi“ mi olacak bu?

Yusuf: Aynen öyle. Ben toplanma sebebimizi buldum. Hadi siz de mekanı seçin o zaman.

Senem: Yarın saat 12'de sahildeki "Kafe Dizi Dizi" de buluşuyoruz o zaman.

(Aynı gök gürültüsü yeniden duyulur.)

Hakan: Bu sefer kimin başına toplandı kara bulutlar?

Yusuf: Yok orası olmaz. Bir sürü kafe var ya! Neden orası?

Hakan: Bence de. Daha güzel kafeler var. Oraya bunak bir kadın bakıyor. İki kere kekin içinden saç çıktı.

Yusuf: Ne!

Hakan: Evet evet. Birkaç kez gitme gafletinde bulundum.

Senem: Bunak munak bilmem ben. Madem Yusuf'un kutlama nedenini kabul ettik. Bunu da kabul edeceksiniz.

Yusuf: Ya ama...

Senem: Aması maması yok! Yarın saat 12 de Kafe Dizi Dizi'de buluşuyoruz.

Hakan: Tamam.

Yusuf: Peki öyle olsun.

(Sahne kararır.)


SAHNE 3

(Sahne aydınlandığında "Kafe Dizi Dizi" tabelası sahnenin bir bölümünde görünmektedir. Sahnenin sağında ve solunda iki masa vardır ve her masada 3 sandalye vardır. Yusuf ve Meltem sahneye girer. Yusuf’un elinde bilgisayarı vardır. Meltem masaları silip etrafı düzeltmeye başlar.)

Yusuf: Anne bak bir kere daha anlatıyorum. Ben senin oğlun değilim. Beni hiç tanımıyorsun. Neymiş?

Meltem: Ben seni evlatlıktan reddetmişim.

Yusuf: Anne! Ciddi ol ya.

Meltem:  Neden annen olduğumu bilmesinler istiyorsun ki?

Yusuf: Sanki bizim eve oturmaya gelmiş gibi olurlar. Hiç kimse rahat olamaz ki.

Meltem: E koca Mersin'de başka buluşacak kafe mi kalmadı?

Yusuf:  Ben buluşma nedenini söyledim. Onlar da mekanı seçti.

Meltem: Allah Allah buluşma nedeniniz neymiş?

Yusuf: İnstagram'da takipçi sayım takip ettiklerimi geçti.

Meltem: E bana deseydin ben takipten çıkardım oğlum

Yusuf: Anlamıyor musun bahane işte. Ben bazı şeylerle yüzleşmek istiyorum.

Meltem: Ne yüzleşmesi?

Yusuf: Onlarla internet ortamında çok iyi anlaşıyoruz. Gerçekten mutlu olduğumu hissediyorum.

Meltem: E ne güzel işte! Bu olayda yüzleşecek bi' şey yok ki!

Yusuf: O kadar da güzel değil işte. Şu an onlar benim için ekranın arkasındaki fotoğraf ve sesten ibaretler. Arada ekran olmadığında ne olacak hiç bilmiyorum. 

Meltem: Peki kafeye geldiklerinde tanıyabilecek misin?

Yusuf: Instagram'dan takipleşiyoruz. Dış görünüşlerini gayet iyi biliyorum. (Uzaklara bakarak) Bugün onların içini tanıyacağım

Meltem: Laflara bak laflara! Dışıymış da içiymiş de...Ben de seni gün boyu bilgisayar oynuyor zannediyorum. Aklında neler dönüyormuş.

Yusuf: Hadi anne hadi lafa daldık yine! Ben bu tarafa oturuyorum tamam mı? (Sahnenin seyirciye göre solundaki masaya oturur )

Meltem: (Seyirciye göre sahnenin sağına bakarak) Bak biri geliyor. Hakan bu mu yoksa?

Yusuf: (Biraz durur.) Yok bu değil. Bu başka müşteri.

(Birinci perdede Yusuf’un bilgisayar oyununda kötü sözlerle konuştuğu Cemal sahneye girer.)

Meltem: Merhaba. Hoş geldiniz!

Cemal: Hoş buldum.

Meltem: Sizi şöyle alabilirim.

Cemal: Tabi olur. (Deyip Meltem'in gösterdiği yere oturur.)

Meltem: Ne alırsınız? Sıcak soğuk her türlü içecek, pasta kek poğaça...

Cemal: Birazdan arkadaşlarım gelecek. Onlar gelince beraber sipariş versek olur mu?

Meltem: Tabi nasıl isterseniz.(Deyip tam gidecekken)

Cemal: Pardon!

Meltem: Buyurun.

Cemal: Bilgisayar oyunu oynayan bir oğlunuz var mı?

Meltem: Benim oğlum falan yok. Evlatlıktan çıkardım (Kahkaha atar.) 
Neden sordunuz?

Cemal: Ya bi' tane oyunda çocuğun biri hiçbir şey olmadan kavgaya çağırdı Kavga için verdiği adres de  burası. Ben de sizin oğlunuz sandım. Uydurmuş herhalde. Klavye delikanlısı işte.

Meltem  Ha siz çocuğu dövmek için geldiniz buraya?

Cemal: Yok canım! İşim gücüm yok bir serserinin sözüyle buraya kadar gelir miyim? 

Meltem: Yani bence de.

Cemal: Siz devralmadan önce burası çay ocağıydı. Biz de lisedeyken okul çıkışı hep buraya gelip çay içerdik. Arkadaşlarla eski günleri, eski mekanımızda konuşalım istedik. O yüzden geldim.

Meltem: Ne güzel düşünmüşsünüz. Arkadaşlarınız gelince siparişinizi almak için tekrardan geleceğim.

Cemal: Tamamdır. Teşekkür ederim. (Telefonuyla ilgilenmeye başlar.)

Meltem: (Yusuf’un yanına gelerek) Şu oyunda insanlarla kavga edip burayı adres verme! Adam tee nerelerden seni dövmeye gelmiş. Haberin var mı?

Yusuf: Geçen hafta 7 kişiye söyledim. Bu hangisi acaba?

Meltem: Geç dalganı! Bi gün birinden fena dayak yiyeceksin. O zaman göreceğim seni

Yusuf: Oğlun kafeye 2-3 müşteri daha fazla gelsin diye nelerle uğraşıyor.

(Bu esnada Cemal, elini kaldırıp Meltem'i çağırır.)

Cemal: Bakar mısınız?

Meltem: Buyurun.

Cemal: Arkadaşlarım çilekli pastaya bayılırlar. Onlar geldikten sonra sipariş almadan direk pastayı getirir misiniz? Hala onlarla ilgili ayrıntıları unutmadığımı bilsinler istiyorum da.

Meltem: Ne kadar incesiniz. Hiç merak etmeyin arkada her şey hazır. Arkadaşlarınız gelir gelmez hemen getiririm.

Cemal: Çok teşekkür ederim.

Meltem: (Yusuf’un yanına gelir.) Bak adam arkadaşlarıyla ilgili her şeyi biliyor. Daha arkadaşları gelmeden onların yerine sipariş verdi. Biraz taktik al. Ne sever seninkiler sen de söyle de onlar gelince hemen getireyim.

Yusuf:  Bilmem ki. Hiç öyle şeyler konuşmadık.

Meltem: Kafayı çalıştır. O kadar saat beraber oyun oynamışsınız hiç mi pasta börek konusu açılmadı.

Yusuf:  (Biraz durur.) Ne severler tam bilmiyorum ama Hakan Senem'e kakaolu kekim, Senem de Hakan'a buzlu limonatam diyor.

Meltem: Sana ne diyorlar peki?

Yusuf: Nasıl yani?

Meltem: Biri kakaolu kek biri limonata da sen nesin oğlum!?

Yusuf: (Biraz düşünür) Yusuf'um. Düz Yusuf.

Meltem: Bir buzlu limonata olmayı beceremedin değil mi?

Yusuf: Hayda! Bu mu yani anne? Benden temennin buzlu limonata olmam mı?

Meltem: Buzlu olmasa da en azından düz limonata ol ya düz limonata!

Yusuf: Tamam anne. Gecemi gündüzüme katıp sana layık bir limonata olacağım. Söz veriyorum.

Meltem: (Çocuk sever gibi)  Aferim benim oğluma, Çok çalışıp fındıklı, naneli limonata bile olur benim oğlum.

Yusuf: Ben zaten heyecanlıyım neden işimi zorlaştırıyorsun? Onlar gelince kakaolu kek ve limonata getir. Senden başka bir şey istemiyorum tamam mı?

Meltem: Tamam be anladık herhalde! Hazırlayıp geliyorum.

(Meltem sahneden çıkacağı sırada seyirciye göre sağ taraftan Cemal'in arkadaşları Gülşah ve Tayfun girer. Meltem onları görür ve çilekli pastayı getirmek için sahneden çıkar. Tayfun'un üzerinde bir gömlek vardır. Gülşah da küpe takmıştır.)

Cemal: (Arkadaşları gelince heyecanla ayağa kalkar.) Hoş geldiniz! Aynı anda beklemiyordum ya! Heyecanlandım.

Tayfun: Biz de otobüste karşılaştık. Bi' anda heyecandan ikimiz de bağırınca uyuyan herkes uyandı.

Cemal: (Gülerek Tayfun'a) Şu özel günler gömleğini bile özlemişim be! 

Tayfun: Ha beni özlemedin yani?

Cemal: Ayıp ediyorsun... Gülşah sen de benim hediye ettiğim küpeleri takmışsın.

Gülşah: Küpeleri sen, üstümdekini de Tayfun almıştı. 

Cemal: Çok güzel olmuş. Ayakta kaldık. Oturalım ya.

(Otururlar. Bu sırada Meltem elinde tabaklarla sahneye girer.)

Meltem: İstek üzerine çilekli pastalarımız da geldi!

Tayfun:  Hala unutmamış.

Cemal: Unutur muyum hiç!

Meltem: Yanında ne alırsınız?

Cemal: Gülşah kola, Tayfun da gazoz!

Gülşah ve 
Tayfun: (Cemal'i göstererek) Çay!

(Hepsi güler.)

Meltem: Hemen geliyor. (Deyip Yusuf’un yanına gider.) Yan masadakinin arkadaşları tam zamanında geldi. Seninkiler nerde?

Yusuf: Bilmiyorum ki. Kafeyi bulamadılar desem zaten onlar söyledi burayı.

Meltem: Bana bak sen o bilgisayarı niye yanında getirdin?

Yusuf: Gelmezlerse diye...

Meltem: Gelmezlerse hiçbir şey yokmuş gibi bilgisayarı açıp oyun mu oynayacaksın?

Yusuf: Ne oynaması anne ya! Gelmezlerse ikisini de engellemek için getirdim bilgisayarı. Instagram'dan, oyundan her yerden engelleyeceğim.

Meltem: O ne demek şimdi?

Yusuf: Tabi engelleyeceğim. Yüz yüze konuşmaya cesaret edemeyen insanlarla niye arkadaş kalayım ki?

Meltem: Daha buluşmaya geleceklerinden bile emin olmadığın insanlar için dünden beri ne sıktın kendini.

Yusuf: Ben onlara bir şans verip geldim buraya ama onlar bu şansı kaybetti. Şimdi ikisini de engelleyeceğim. (Deyip tam bilgisayarı açacakken)

Meltem: Bak bak birileri geliyor! (Senem ve Hakan sahneye girer, ikisinin de elinde bilgisayar çantaları vardır.)

Yusuf: (Heyecanla) Onlar! Anne kek limonata hadi hadi!

(Meltem sahneden çıkar. Senem ve Hakan soğuk bir şekilde Yusuf’a yaklaşırlar. Sevgili olan iki kişi gibi değillerdir. Aralarında mesafe vardır.)

Yusuf: Hoş geldiniz! İkinizi aynı anda beklemiyordum! Heyecanlandım. 

Hakan: Aynı otobüsle gelmişiz de aynı durakta inince fark ettik birbirimizi.

Senem: (Utanarak) Ben daha uzun sanıyordum. Ondan tanıyamadım.

Hakan: (Utanarak) Ben de saç rengini daha açık sanıyordum. 

Yusuf  E hadi ayakta dikilmeyelim. Buyurun oturun.

(Otururlar. Bundan sonraki bölümde sohbet bir sağdaki masada bir soldaki masada ilerleyecektir. Yönetmenin tercihine ve sahne şartlarına bağlı olarak sadece konuşan kişilerin olduğu masa aydınlatılabilir.)

Yusuf: Senem, o kolye Hakan’ın doğum gününde sana kargoladığı kolye mi?

Senem: Yok bu o değil. Ben de takı alerjisi var. Altın ve gümüş dışında bir şey takamıyorum. Diğerleri cildimde alerji yapıyor.

Hakan: (Utanarak) Bilmiyordum kusura bakmayın.

Senem
(Utanarak)  Önemli değil. Düşünmeniz yeterli.

Yusuf: Ne bu resmiyet ya! Benim tanıdığım kakaolu kek ve limonata nerde? 

(Sahneye elinde limonatalar ve kek tabakları ile Meltem girer.)

Meltem: Yusuf Bey'in ön siparişi üzerine kakaolu kekiniz ve limonatalar....

Yusuf: Ben siz birbirinize öyle diyorsunuz diye ön sipariş bile verdim.

(Hakan limonatayı görünce yüzünü buruşturur.)

Hakan: Pardon!  Önümdeki limonatayı rica etsem kaldırır mısınız?

Yusuf:  İyi misin?

Hakan: (Yüzünü buruşturarak konuşmaya devam eder.) Ben limon ile ilgili herhangi bir şeyi görünce böyle oluyorum. Alerjim var 

Meltem: Hemen kaldırıyorum (Deyip limonatayı alıp sahneden çıkar.)

Senem: Bilseydim "Buzlu limonatam" demezdim. Özür dilerim

Hakan:  Önemli değil duyunca bir şey olmuyor zaten.

Yusuf: Biri hediye kolye alıyor diğerinin kolyeye alerjisi var. Biri diğerine limonatam diyor diğerinin limona alerjisi var.

(Derken Meltem az önce Cemal ve arkadaşlarının sipariş verdiği çay, gazoz ve kolayı getirir.)

Meltem: İçecekler de geldi.

Cemal: Çok teşekkür ederiz. Zahmet olmazsa üçümüzün fotoğrafını çekebilir misiniz?

Meltem: Tabi tabi neden olmasın.

Cemal: Lisedeki pozun aynısı.

Gülşah: Benim ellerim böyleydi değil mi? (Cemal ve Tayfun'un ortasında oturmaktadır. Bir elini Cemal'in başına diğer elini Tayfun'un başına koyar.)

Tayfun: Evet evet. Bizim ellerimizde şöyleydi.(Cemal ve Tayfun, Gülşah'a yakın ellerini Gülşah'ın omzuna koyarlar. Diğer elleriyle de Gülşah'ın önünden el ele tutuşurlar.)

Cemal: (Pozları hazır olunca Meltem’e dönerek) Nasıl görünüyoruz?

Meltem: Rönesans tablosu gibi. Bayılırım böyle saçma sapan pozlara.  Bozmayın çekiyorum. Çektim. (Telefonu Cemal'e uzatır)

Cemal: Teşekkürler.

Meltem: Rica ederim. Başka bir isteğiniz var mıydı?

Cemal: Şimdilik yok.

Meltem: Tamamdır.

(Meltem sahneden çıkar )

(Yusuf yan masadaki fotoğraf çektirme olayını görür ve konuşmaya başlar.)

Yusuf: Hadi hatıra fotoğrafı çekelim

Hakan: Olur. Yani (Senem'e) sizin için de sorun yoksa...

Senem: Yok yok. Çekelim.

Yusuf: (İkisinin ortasında oturmaktadır. Telefonunun ön kamerasını açıp arkadaşlarının ona yaklaşmasını bekler. Aksine hem Senem hem Hakan utandığı için Yusuf’tan biraz daha uzaklaşırlar.) Arkadaşlar biraz daha uzaklaşın da görüntüleri MOBESE'den alalım isterseniz (Utana sıkıla ikisi de yaklaşır.)

(Onlar fotoğraf çektirirken yan masada sohbet devam ediyordur.) 

Cemal: Ne günlerdi ya! Öğle arası buraya gelir. Gizli gizli sigara içerdik.

Tayfun: Gülşah abisinin tişörtlerini getirirdi çantasında. Üstümüze sigaranın kokusu sinmesin diye en az 2-3 beden büyük tişörtleri giyerdik.

Gülşah: Sonra ben onları eve götürüp kirli sepetine atar, kokuyu fark eden annem de sigara içiyor diye sürekli abimi döverdi.

Cemal: Abin bizim yüzümüzden az dayak yemedi.

Gülşah: En son baktı annem zaten dövüyor. En azından Kendi içtiğim sigara için dayak yiyeyim deyip sigaraya başlamıştı.

(Yusuf ve arkadaşları suspus oturmaktadır. Masadaki uzun sessizliği Yusuf bozar.)

Yusuf: Ne iyi oldu da buluştuk!

Senem: (Soğuk bir şekilde) Evet

Yusuf: Ne günlerdi öyle be!

Hakan: Hangi günler

Yusuf: E oyun oynadığımız günler işte. Sabah akşam...  Ahh bee ne anılar ne anılar!

Hakan: Tabi öyle

Yusuf: Neler neler yaşadık?

Hakan: Neler neler!

Senem: Neler neler!

Yusuf: Arkadaşlar soru soruyorum neler yaşadık? Anlatsanıza hiç bir şey hatırlamıyorum. Ne yaptık o kadar zaman?

Hakan: Şey yaptık işte....  şey.... Bazen adam vurduk. Bazen biz vurulduk. Yaşamak da ölmek de ekip işidir sonuçta. Yaşamak da ölmek de...

Yusuf: Ne diyorsun oğlum? Senem sen bir şeyler söylesene.

Senem: Şey mesela.... Hani sabahladık ya.... Gece boyu oyun oynadık işte... Oo ne eğlence ne eğlence....

(Cemal ve arkadaşlarının masasında sohbet devam etmektedir.)

Cemal: (Öksürür.) Konuşmaktan boğazım ağrıdı yemin ediyorum. Bu sefer çok açmışız arayı. Bak daha dersten kaçıp çiğ köfte yemeye gittiğimiz güne gelemedik bile.

Gülşah: Ayy! Ağzımızın tadıyla yiyememiştik ki...

Tayfun: Ulan o müdür yardımcısı nerden bildi de hemen çiğ köfteciyi aradı. Hala anlamıyorum

Cemal: Ben aradığını ilk öğrendiğimde okula çiğ köfte sipariş edecek zannettim

Gülşah: Adam çiğ köfte sipariş eder gibi bizi sipariş etmişti.

Tayfun: Kurye üçümüzü o motora nasıl sığdırdı da okula götürdü? Ben hala onu düşünüyorum.

Cemal: Adam dürüm çiğ köfte yapar gibi üçümüzü sarıp sarmalayıp bindirmişti.

Gülşah: Peki müdür yardımcısının okul kurallarını bize anlatırken karşımızda çiğ köfte yemesine ne demeli?

Tayfun: Acılıydı. Nar ekşisiyle lavaşa koyup koyup yemişti vicdansız. Ulan kokusu burnuma geldi be!

Cemal: Kalkıp bi' çiğ köfteciye mi gitsek ya?

(Yusuf yan masadan sohbet tüyosu almayı denemektedir.)

Yusuf: Ee çiğ köfteyle aranız nasıl arkadaşlar?

Senem: Yani çok aramam. Zaten benim alerjim var.

Yusuf: Çiğ köfteye mi!?

Senem: Evet.

Yusuf: Çiğ köfteye alerjinin olması direk yaşamaya alerjin olması demek gibi bir şey. Değil mi Hakan? Bak Hakan'da tam okuldan kaçıp çiğ köfte yemeye giden bir tip var! Bildim değil mi?

Hakan: Ben kolejde okudum. Çıkışlar zaten serbestti. Kaçmaya gerek yok yani ki kaçsam da çiğ köfte yemeye gitmezdim. Hamburger her zaman ilk tercihimdir.

Yusuf: Bir cümle daha kursan kendi rekorunu kırıyordun!

Hakan: Anlamadım.

Yusuf: Oturduğumuzdan beri ilk defa arka arkaya 3'den fazla cümle kurabildin. Senem aynı performansı senden de bekliyorum.

Senem: Peki. Yani umarım. Çabalayacağım.

Yusuf: Bravo! Sen de kendi rekorunu kırdın!

Hakan: (Utanarak Senem'e) Tebrik ederim. Başarılarınızın devamını dilerim.

Yusuf: Bak laflara bak. Gerçekten tanıyamıyorum. Siz kimsiniz arkadaşlar? Benim bildiğim Senem ve Hakan bu değil. Yani şu an düşünüyorum da siz oyuna girmeden önce şu yan masadaki adama ters yapmasam sizinle hiç tanışmamış olur ve şu an o masada oturuyor olabilirdim biliyor musunuz? (Cemalgilin masasına bakarak)

Hakan: Çok dikkatli bakma istersen. Yanlış anlayacaklar. Durduk yere dayak yemeyelim şimdi. 

Yusuf: Merak etme zaten o masadaki adama bir dayak borcum var.

 Cemal ve arkadaşları koyu sohbetten ötürü Yusuf’un baktığını fark etmezler.)

Cemal: Ya o kopya çektiğimiz İngilizce sınavını ben hiç unutamıyorum!

Gülşah: Hangisi?

Tayfun: Her İngilizce sınavında çektiğimiz için hangisi olduğunu bilemedi.

Cemal: Ne! Her İngilizce sınavında kopya mi çektiniz siz. E bana niye vermediniz.

Gülşah: Cemal sen kelimeleri nasıl okuyorsak öyle yazıyordun ya.

Tayfun: Ondan hoca senden aldığımız soruları hemen fark ediyordu.

Cemal: E siz niye direk geçiriyordunuz. İnsan okunuşunu bildiği kelimenin yazılışını bilmez mi?

Gülşah: İşte sen okunuşunu da yanlış yazıyordun.

Tayfun: Oğlum zaten bir kere kopya verdik sana. Sonrasında da biliyorsun ne olduğunu!

Cemal: Yine soluğu müdür yardımcısının odasında aldık

Gülşah: Ay burnuma kokusu geldi!

Tayfun: Ne kokusu?

Cemal : Kopya çekmenin ne kadar büyük bir suç olduğunu anlatırken yediği tavuk dönerin kokusu

Gülşah: Turşuyla, limon sıka sıka....

Cemal: Adam üzerimizde çok derin psikolojik etkiler bırakmış.

Tayfun: Her gün o saatte bir şeyler mi yiyordu yoksa bu yemek olayı disiplin cezasının bir işkence türü müydü?

Gülşah: Onu bunu bilmem de benim canım acayip tavuk döner çekti ya!

Tayfun: Ne yalan söyleyeyim ben de acıktım valla!

Cemal: E hadi o zaman. Ne bekliyoruz?

Gülşah: Gerçekten mi?

Cemal: Evet. Neden olmasın ki?

Tayfun: Sahiden güzel olur ya! Özlemiştim ben de

Cemal: Hadi öyleyse hesabı ödeyip çıkalım.

(Deyip sahneden çıkarlar.)

Yusuf: Senem lisede kopya çeker miydin?

Senem: Imm şey benim kopyaya alerjim var.

Yusuf: Kopyaya, alerji?

Senem: Hı hı evet. Kopya çekerken ellerim böyle kalıyor. (Ellerini saçma bir şekilde tutar.)

Yusuf: Çiğ köfte yerken de ellerin aynı böyle kalıyor herhalde. Ona da alerjin vardı çünkü.

Senem: Yok onda böyle kalıyor. (deyip ellerini daha farklı şekilde tutar.)

Yusuf: Hakan sen? Sen de tam böyle kopyasız sınava girmeyecek bir tip var ha! Bildim değil mi? Ne olursun bildin de! Yalvarırım bi' kopya anını anlat bize! Ne olur üzerinde sohbet edebileceğimiz bir şey anlat!

Hakan: Yani şimdi ben kolejde okudum ya. Zaten kopyaya pek gerek kalmıyordu. Çok zorlamıyorlardı sınavlarda.

Yusuf: Off anlatacak hiç mi bir şeyiniz yok!

Hakan: E madem öyle sen anlat kopya çektiğin anılarından birini.

Yusuf: Oğlum ben daha ne anlatayım. Yarım saattir gözünüzün önünde yan masadan kopya çekiyorum. Onlar ne konuşursa aynı konuyu burada açmaya çalışıyorum. Ama yok 3-4 diyaloğu geçemiyoruz. Al zaten onlar da kalktı. Ne konuşacağız şimdi biz?

Senem: Off ya neden kalktılar?

Hakan: Kafenin sahibi Yusuf’un yan masadan kopya çektiğini anlayıp yerlerini değiştirmiş olabilir. Öğretmenler de hep böyle yapar

Senem: Nereye gittilerse kalkıp biz de oraya gidelim. 

Yusuf: Düştüğümüz şu duruma bak. Yok yok böyle olmayacak. Geriye tek bir çözüm yolu kalıyor.

Hakan: Neymiş o?

Yusuf :Ama önce bir soru sormak gerek. Bilgisayarlarınızı neden yanınızda getirdiniz?

(Hakan ve Senem utana sıkıla cevap verir.)

Senem: Iı şey ben eğer ki hani. Siz gelmezseniz diye. Yani engelleyecektim sizi.

Hakan: Ben de. Güvenemedim açıkçası. (Yusuf'a) Sen neden getirdin?

Yusuf: -Ben de engelleyecektim. Madem üçümüz de bilgisayarları yanımızda getirdik. O zaman bir işe yarasınlar.

Senem: Ne yani engelleyecek miyiz birbirimizi?

Yusuf: Hayır tabi ki! Anlasanıza ekran karşısındaki Senem Hakan ve Yusuf arkadaş. Biz arkadaş değiliz çünkü onlar farklı biz farklıyız.

Hakan: Yani?

Yusuf: Yani çıkaracağız bilgisayarları. Açacağız oyunları ve göreceğiz kimin gerçekten arkadaş olduğunu. Biz mi arkadaşız yoksa sanal alemdekiler mi
?

Senem: Burada mı? Hemen şimdi?

Yusuf: Evet evet. Hadi durmayın. Gerçeklerle yüzleşme zamanı.

(Üçü de aynı anda bilgisayarları açıp oyuna bağlanırlar.)

Senem: Ben girdim.

Yusuf.: Ben de girdim.

Hakan: Ben de

(Üçü de biraz sarsılıp titrerler.)

Senem: Hakan aşkım!

Hakan: Senem'im kakaolu kekim!

Senem: Buzlu limonatam!

Hakan: Aşkım soğuk davrandıysam özür dilerim. Ben o ben değildim. Çok özür dilerim.

Senem: Aşkım ben de. Ben de o ben değildim.

Hakan: Yusuf kardeşim sen, sen nasılsın?

Yusuf: Ben de, ben de o ben değildim.

(Sahne kararır. Perde kapanır)

SON

9 yorum:

  1. çok güzel olmuşş, başarılarınızın devamını dilerim mükemmell🎈🌹

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oyunumu beğenmeniz beni çok mutlu etti. Ayırdığınız vakit ve bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Evet güzel umarım başarılarınızın devamı gelir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz ve ayırdığınız vakit için teşekkür ederim.

      Saygılar...

      Sil
  3. Güzel ve akıcı, son bölümde mesajlar güzel verilmiş. Metin bana ait olsaydı mesajlara daha fazla yer verirdim. Tabi bu benim tercihim. Bir de "Amatörce" ifadesi bu metin için çok mütevazi bir kelime....Kalemine sağlık efendim. Saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,

      Yazım sürecinde epey emek verip zaman harcasam da böyle güzel yorumlar alınca emeklerimin tüm karşılığını almış gibi hissediyorum.

      Ayırdığınız vakit ve güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.

      Saygılar...

      Sil
  4. Merhaba. Çok beğendim yazımınızı. Hoş bir oyun yazmışsınız. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, güzel yorumunuz ve ayırdığınız vakit için teşekkür ederim.

      Sil

Blogger tarafından desteklenmektedir.