FİRMAMIZ SORUMLU DEĞİLDİR

Sıradan bir başlangıç, alışılmış bir son, farklı bir hikaye...

Uyarı: Oyunu sahnelemeden önce mail yoluyla veya İnstagram üzerinden iletişime geçip izin istemeniz rica olunur. Oyun hakkındaki görüş ve önerilerinizi de bu sayfanın en altında yorum olarak ya da mail / instagram yoluyla belirtebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim...


Aşağıdaki mail adresinden bana ulaşabilirsiniz.

ahmet736arslan@gmail.com

Yeni yayınladığım oyunlardan anında haberdar olmak ve iletişime geçmek için İnstagram'dan takip edebilirsiniz. 👇


Ya da buraya tıklayarak siteye abone olabilir ve yeni içeriklerden e-posta yoluyla haberdar olabilirsiniz.

Oyun yazma sürecimle ilgili videolar paylaştığım kanalımı aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.👇





KARAKTERLER

Olcay: Orta yaşlarda, tek başına yaşar ama annesiyle sık sık görüşmektedir, maddi konuda sıkıntılar çekmektedir.

Büşra: Telefonla arayan müşteri temsilcisi (sadece sesi duyuluyor)

Barkın: Kurye, yaşça Olcay’dan daha küçük. Zayıf ve uzun boyludur.

Taylan: Olcay’ın en yakın arkadaşı (Sadece sesi duyuluyor.)

Olcay'ın Annesi: (Sadece sesi duyuluyor.)

Youtuber (Kadın): (Sadece sesi duyuluyor.)

Figen: Gözlüklü,, sıkı bir topuzu var, sert mizaca sahip, diş macunu firmasında danışmada görevli.

Jülide: Orta yaşlarda, bakımlı

Bilge: Orta yaşlarda, diş hekimi

Yardımcı: Diş macunu firmasında çalışan, baştan aşağı siyah kıyafetler ve güneş gözlüğü kullanır.

Cansu: Genç, diş macunu firması reklamında oynayan oyuncu

Bahattin: Yaşlı, diş hekimi profesörü

Senem: Olcay’ın üst komşusu, orta yaşlarda, Olcay'a ilgilidir.


Oyun tek perde, üç sahneden oluşmaktadır.

SAHNE 1

(Olcay sahnedeki iki kişilik koltukta uyumaktadır. Sahne karanlıktır. Olcay’ın telefonu çalar. Sahne aydınlanır. Olcay uyanır.)

Olcay: Alo, buyurun kimsiniz?

Büşra (Ses)
: Merhaba Olcay Bey, ben telefon hattı müşteri temsilciniz Büşra.

Olcay: Merhaba Büşra Hanım, sizi dinliyorum.

Büşra 
(Ses): Son ödeme tarihi geçen telefon faturanızı hatırlatmak için aramıştım.

Olcay: Ha tabi ya doğru. Iı şey aslında ben onu taksit...

Büşra 
(Ses): Sizin için borcunuzu taksit yapmak isterdim ama maalesef 46 liradan düşük borçları taksitlendiremiyoruz.

Olcay: Hımm, benim borcum ne kadardı?

Büşra 
(Ses) : 45 lira Olcay Bey

Olcay: Hadi ya. O zaman şöyle yapalım ben 10 liralık ek bir paket satın alayım. O şekilde 55 lira olan borcu taksit yapalım. Olur mu?

Büşra 
(Ses): Maalesef Olcay Bey 54 lira üzeri borçları taksit yapamıyoruz.

Olcay: Hayda! Ama skala çok dar. Sıkışıp kaldım ne yapacağım şimdi ben.

Büşra 
(Ses): (Bir anda hareketli bir ses tonu ile) Yoksa maddi konuda sıkıntı mı yaşıyorsunuz? Borçlar kapıya dayandı. Cebinizde beş kuruş para kalmadı mı? Hemen "Kredi Lazım" yaz 3399’a gönder!

Olcay: Bu neydi şimdi! (Telefon ekranına bakıp yeniden kulağına götürür.) Alo Büşra Hanım!

Büşra 
(Ses): Burdayım Olcay bey. Yeni yapay zeka asistanımız sizin cümlelerinizi algılayıp internet üzerinden online reklam sunumu yapıyor.

Olcay: Reklam mı!? Ama bir şey konuşuyoruz burda. Yani şimdi bebek bezi lazım desem kim bilir neler duyacak bu kulaklar.

Büşra 
(Ses): (Aynı hareketli ses tonu ile) Yenilenmiş yumuşacık bezler sıvıyı emeeer alır. Geriye de özgürce koşan tatlı gülümsemeler kalır. BezliBebek’te şimdi fırsat zamanı bir çocuk bezi alana bir yetişkin bezi bedava!

Olcay: (Biraz daha sinirlenir) Alo Büşra hanım!

Büşra 
(Ses): Buyurun sizi dinliyorum

Olcay: Tamam, borcumu en yakın zamanda ödeyeceğim. Bir reklam daha duymadan kapatmak istiyorum.

Büşra 
(Ses): Bakın lütfen Olcay Bey evinize kadar gelip sizi zor durumda bırakmak istemeyiz.

Olcay: O da ne demek şimdi! (Kolundaki saate bakar.) Saat sabahın altısı. Beni arıyorsunuz. Bir de 45 lira için eve geliriz diye tehdit mi ediyorsunuz?

Büşra 
(Ses): Siz 45 liralık borcu taksit yapmak isterken her şey normal ama biz evinize gelirsek mi sıkıntı var Olcay bey! Ayrıca 44 lira üzeri borcu olan herkesin evine gitme hakkımız var!

Olcay: Nerden de buldum şu 45 liralık paketi! Firmanızın tüm avantajlarını 1 lira ile kaçırıyor. Tüm dezavantajlarına da 1 lirayla maruz kalıyorum.

Büşra 
(Ses) : (Bir anda kabalaşır.) Onu bunu bilmeyiz! Gerekirse evinize kadar gelir, alırız 45 liramızı!

Olcay: Yok artık! (Sinirle) Gelin ya, 45 lira için gelin! Yaktığınız benzini karşılamaz ama siz yine de gelin tamam mı? Sizden mi korkacağım!? Gelecekseniz gelin ya! (Deyip telefonu kapatır.)

(Kapı alacaklı gelmiş gibi çalar.)

Olcay: (Ürkek bir sesle) Büşra hanım, siz misiniz?

Barkın (Ses): Kargo! 

Olcay: Ohh çok şükür! (Kapıya giderken açmadan kendi kendine) Ne oldu bana Allah’ım! Sabahın altısında gelen kargoya sevinecek duruma geldim.

(Kapı yeniden çalar. Kapıyı açar.)

Barkın: Merhaba, Olcay Nanay siz misiniz?

Olcay: Buyur kardeşim, benim.

Barkın: Şöyle teslim edeyim. (Elindeki kutuyu Olcay’a verir.) Abi malum internet siparişi içinden ne çıkacağı belli olmuyor. Kutudakiler senin sipariş ettiklerin mi bi' kontrol eder misin sana zahmet?

Olcay: Tabii. (Kutuyu açar, kutunun içinden göstererek sırayla saymaya başlar.) 1 tane baş döndüren çılgın saçlar şampuanı, 1 tane evde sıkılan asansörde uçan deodorant. Bunlar tamam da her on uzmandan dokuzunun önerdiği 1 diş macunu var kutuda, ben iki tane sipariş etmiştim.

Barkın: (Anlamamazlıktan gelerek) Uzmandan mı iki tane sipariş ettin abi?

Olcay: Yok oğlum ne uzmanı! İki diş macunu sipariş etmiştim diyorum burda bir tane var.

Barkın(Gülerek) Abi diş macunu da internetten söylenir mi ya? Aşağıda market var. İki adım yer ya! Alırsın bir tane ne olacak sanki! On uzmanın dokuzu onları da öneriyor hiç merak etme. Bu homo sapiens de rahata alışınca tam alışıyor ha! (Deyip Olcay’ın omzuna eliyle vurur.)

Olcay: Ben az önce 45 lirayı taksit yapmıyorlar diye telefonda ağlayacaktım biliyor musun? Parasını ödediğim diş macununu sormak en doğal hakkım!

Barkın: Abi madem paran yok. Neden o kadar şeyi sipariş ediyorsun? (Kutuyu göstererek) Kim bilir kaç para tuttu orası!?

Olcay: Paramız yok diye kirden kokalım mı kardeşim!? Dudağımız kırmızı dişimiz sarı, Galatasaray logosu gibi mi gezelim?  Ha güzel kardeşim?

Barkın: Abi sana bi' şey diyim mi sen istediğin kadar temizliğine önem ver. Dışı cennet bahçesi gibi koksa da insanın içinde koca bir kanalizasyon işliyor.

Olcay: Oğlum bak zaten sabah saatin altısında kargo diye kapıya dayandın bir şey demedik. Ne biçim konuşuyorsun sen!?

Barkın: Hiç yalan söyleme şimdi. Kapının önünde "Ne oldu bana Allah'ım, sabahın altısında gelen kargoya sevinecek duruma geldim" dediğini duydum. Belli ki biri seni kızdırmış. 

Olcay: Sabah sabah telefon faturası için aradılar! 45 liralık borcu taksit yapamıyormuş da eve geliyorlarmış da 46 lira olsa taksit yapacakmış da...

Barkın: Ne! E benim 46 lira borcumu, en az 47 liraya taksit yapıyoruz diye peşin istediler.

Olcay: Ulan var ya!

Barkın: Ertesi gün eve geldiler abi!

Olcay: Tam dolandırıcı bunlar ya! Yok kullanım sözleşmesi yok gizlilik politikası ha bir de şu reklamların altındaki küçük siyah şeritler var. Ha işte onları da kendilerine göre ayarlıyorlar. Aklımızla alay ediyorlar alay.

Barkın: Cık cık hiç sorma abi aynen öyle, (Kol saatine bakar.) Oo lafa daldım yine! Kusura bakma benim de işim var. Sen şuraya bir imza at da ben gideyim abi. ( Epey kalın bir kitabı uzatıp son sayfasını çevirip imza atacağı yeri gösterir.) Hah şuraya.

Olcay: Bu ne böyle?

Barkın: Kullanım koşulları ve gizlilik sözleşmesi.

Olcay: Alay mı ediyorsun oğlum sen benimle!? Ben internetten sipariş verirken kabul ettim zaten bunları....

Barkın: Aa yok yok, Bunlar internetteki mağaza için değil. Bizim kargo şirketimiz için.

Olcay: Benim kargo şirketiyle nasıl bir özelim olabilir de gizlilik sözleşmesi imzalıyorum.

Barkın: Öyle deme abi. Şimdi ben senin internetten diş macunu aldığını biliyorum değil mi?

Olcay: Evet de yani?

Barkın: Kimseye söylemeyeceğim işte.

Olcay: Niye?

Barkın: E gizlilik sözleşmesi var.

Olcay: Lan yürü git kime söylersen söyle! İmzalamıyorum ben hiçbir şey.

Barkın: Abi öyle deme bak bunlar önemli şeyler. Bu devirde herkes her şeyini internetten alıyor. Bak mesela, şimdi ben bir üst kata çıkıp Senem Hanım’a sipariş ettiği fare zehrini vereceğim. Kim bilir neden aldı bunu değil mi? İnsan merak ediyor sonuçta.

Olcay: E şimdi bana söyledin Senem Hanım'ın ne aldığını. Hani gizlilik sözleşmesi vardı?

Barkın: E daha imzalamadı abi. İmzalayınca anında unuturum. Bir bilsen benim böyle neler unutmuşluğum var neler...

Olcay: Ne unutmasından bahsediyorsun ya! Eğer gizlilik sözleşmesi diye bir şey varsa senin o kutunun içinde ne olduğunu bile bilmemen gerekiyor.

Barkın: Sen de haklısın abi de o kapıdan bu kapıya bir eğlencemiz var işte. Açıp bakıyoruz arada

Olcay: Böyle eğlence mi olur?

Barkın: Öyle deme abi. Ben sırf bu kutuları açmak için üniversitede iki yıllık bölüm okudum.

Olcay: Bölüm mü, üniversitede?

Barkın: Tabi ya artık kuryecilik bölümü var. KPSS ile atanıyoruz, mülakata çağırılıyoruz.

Olcay: Mülakat mı? Ne soruyorlar?

Barkın: Ya işte "şu mahallede ve şu mahallede kargo varsa hangi yolları kullanıp ilk kime gidersin. Benzinden ve zamandan nasıl tasarruf edersin" gibi sorular. Havuz problemi gibi yemin ediyorum.

Olcay: Ulan dışarıdan bakınca gezerek iş yapıyorlar ne kolay derdim. Meğer ne zorluklar çekiyormuşsunuz.

Barkın: Tabi abi, ben bu işi yapabilmek için her sabah Youtube’dan motivasyon videosu izleyip evden öyle çıkıyorum.

Olcay: Allah Allah onlar işe yarıyor mu ya?

Barkın: İlk yarım saat sanki roketle teslimat yapıyorum ama sonra bir anda efendime söyliyim bi' çöküntü bi' depresyon, etkisi hemen geçiyor. Ben de napıyorum? Öğle araları "Yaparsın koçum!"  "Hadi aslanım!" temalı kişisel gelişim kitapları okuyorum.

Olcay: Vay anasını meğer bu kuryelik ne zor işmiş!

Barkın: Hiç sorma abi.

Olcay: Kardeşim ben seni hiç tutmayayım o zaman. Ver de şunu da imzalayayım hemen!(Deyip imza atar.) En iyisi sen motivasyonunu kaybetmeden işine devam et.

Barkın: Doğru söylüyorsun abi. Hadi görüşürüz!

Olcay: Kolay gelsin kardeşim.  (Deyip kapıyı kapatır.)

(Kapı tekrardan çalar, açar.)

Barkın: Abi üst komşun fare zehri sipariş ediyor. Ne bu rahatlık!? Komşu komşunun külüne muhtaç evet ama burada bahsedilen ölüsünün külü değil yani, gözünü seveyim şu kadını arada bir kontrol et ya!

Olcay: Tabi kardeşim tabi! Ederim ben. Hadi sen işinden geri kalma.

Barkın: Ah bu homo sapiens ah! (Deyip gider.)

(Olcay kapıyı kapatır.)

Olcay: İşim gücüm yok onu mu kontrol edecem! Kim bilir yine kime aşık oldu!

(Deyip elindeki kutuyla çekyata oturur. İçindekileri çıkartırken telefonu çalar. Arayan Olcay’ın arkadaşı Taylan’dır.)

Olcay: (Korkarak telefona bakar.) Lütfen müşteri temsilcisi olmasın!. Ohh. (Telefonu açar.) Alo Taylan buyur kardeşim

Taylan (Ses): Alo kardeşim hiç vaktim yok uzatmayacağım. Sana şu geçen sene verdiğim 45 lirayı acil bana geri vermen lazım!

Olcay: 45 lira mı hem de geçen sene? Kardeşim sen iyi misin? Ben arkadaşlarıma olan her borcumu yazarım. En fazla bir ay sonra da öderim. Bunu sen de çok iyi biliyorsun.

Taylan (Ses): (Bir anda bağırarak konuşmaya başlar.) Alın işte ben size dedim bu numarayı hemen anlar diye. Olcay! Kurtar beni!

Olcay: Alo Taylan! Ne oluyor orda!

Büşra 
(Ses): Arkadaşlarınıza bir ay geçmeden borçlarınızı öderken bize neden ödemiyorsunuz?

Olcay: Yok artık ya! Gerçekten buna gerek var mıydı Büşra hanım? Taylan’ı bırakın o masum. Bunu aramızda halledebiliriz. Hem hani evime gelecektiniz neden rehine aldınız niye plan değiştirdiniz?

Büşra 
(Ses): Sen haklıydın Olcay. Evine gelirken harcayacağımız benzin 45 lirayı geçerdi. Biz de telefon görüşmelerini takibe alıp en çok konuştuğun kişiyi rehin almaya karar verdik

Olcay: E Taylan’ı rehin alırken benzin harcamadınız mı Büşra hanım? Bu ne saçma plan.

Büşra 
(Ses): (Sinir bozucu şekilde güler.) Biz Taylan’a gitmedik ki o bize geldi. "Reklam çekimi yapacağız oynamak ister misiniz?" dedim telefonu kapattığımda odamdaydı. Uçarak ayağımıza kadar geldi. (Yeniden güler)

Olcay:  Ulan Taylan bi' Bitmedi şu oyunculuk sevdan! Tamam tamam lütfen ona zarar vermeyin. Bir yerden bulup getireceğim paranızı.

Büşra 
(Ses): Elini çabuk tut Olcay. Benimle bile vakit kaybetme. Kapatıyorum telefonu....

Olcay: Bir dakika bir dakika! Sakın polise gitme demeyecek misiniz? Ya da şöyle (Sesini kalınlaştırarak)  Polise gitmeyi aklından bile geçirme!

Büşra 
(Ses): Neden böyle bir şey diyelim ki?

Olcay: Yani filmlerde de hep öyle oluyordu....

Büşra 
(Ses): (Güler) Bak ne diyeceğim. İstersen polise gidebilirsin. Bu şekilde hakkımız olan parayı senden almamız daha kolay olur. Unutma sen kanunlar önünde de borçlusun.

Olcay: Anladım tamam. Hemen getiriyorum paranızı. (Telefonu kapatır.)

(Telefondan annesini arar.)

Olcay: (Telefon çalarken) Hadi anne hadi!

Olcay'ın Annesi (Ses) : Alo!

Olcay: Hah! Anne ya benim çok acil...

Olcay'ın Annesi (Ses): Dur dur ben de tam seni arayacaktım. 

Olcay: Hayırdır?

Olcay'ın Annesi (Ses): Hani sen internetten ikimize diş macunu söylemiştin ya

Olcay: Ha anne o diş macunlarından biri...

Olcay'ın Annesi 
(Ses): Hah işte ben de onu diyeceğim. Bak şimdi reklamda gördüm. Diş macunumuzu alıp memnun kalmazsanız diyor, şubemize getirin 3 katını iade edelim. Oğlum onlardan birini iade et. Üç katıyla internetten 3 tane daha sipariş ederiz.

Olcay: 3 katı mı?

Olcay'ın Annesi 
(Ses): Evet evet eminim 3 katı diyor. Sen onun tanesini kaç liradan almıştın?

Olcay: 15

Olcay'ın Annesi 
(Ses): Hah işte git de 45 liramızı al gel, Zaten bende fırçalayacak diş mi kaldı oğlum. Diğerini de sen kullanırsın.

Olcay: Anne ben kapatayım mı? Hemen alıp geleyim paramızı!

Olcay'ın Annesi 
(Ses): Tabi oğlum tabi. Hadi Allah işini rast getirsin.

(Telefonu kapatırlar.)

Olcay: Anne beni gönderdiğin işe bak, ettiğin duaya bak ya.

(Deyip tam sahneden çıkarken)

Olcay: Az kalsın unutuyordum. (Deyip koltuğa geri oturur.)

(Telefonu eline alır. Telefondan bir video açar)

Youtuber (Kadın) (Ses): Merhaba Arkadaşlar. Kanalıma Hoş geldiniz! Bugünkü videomun konusu motivasyon!

Olcay: (Kıpır kıpır hareketlenmeye başlar.)

Youtuber (Kadın) 
(Ses): Eğer bu videoyu bir koltukta öylece yayılmış şekilde izliyorsan İZ-LE-ME kalk artık!

Olcay: (Ayağa kalkar.)

Youtuber (Kadın 
(Ses)): Çık artık şu konfor alanından! Konuşacak iki kelam sözün olsun! Sen konuş dünya dinlesin! Sen koş dünya kovalasın! Susma ve durma! Bir yerde hakkın varsa git ve onu al! Almadan da sakın geri dönme! Kim tutar seni ha, kim tutar!

Olcay: (Heyecanla ve bağırarak) Tutamaz kimse tutamaz ulan!

(Deyip sahneden çıkar. Heyecanla çıkarken video açık şekilde telefonu koltuğa fırlatıp gitmiştir.)

Youtuber (Kadın) 
(Ses): Evet bugünkü videomuzun da sonuna geldik. Kurye olan arkadaşlardan yoğun istek üzerine motivasyon serisine devam edeceğim. Ayrıca videonun altındaki linkten yeni kişisel gelişim kitabım “Hadi Aslanım Just Do It ” isimli kitabı da satın alabilirsiniz. Bir sonraki videoda görüşmek üzere!

(Sahne kararır.)


SAHNE 2

(Sahne aydınlandığında sahnenin seyirciye göre sağ köşesinde danışma masası, sol köşede bekleyenlerin oturması için koltuklar vardır. Ayrıca arka planda “On Uzmandan Dokuzu Öneriyor”, “Beğenmezsen İade Et 3 Katını Geri Ödeyelim” gibi afişler yer almaktadır.)

(Sahnenin seyirciye göre solundaki 3 koltuktan birinde Bilge oturmaktadır. Sahnenin sağ köşesindeki danışma masasında Figen oturmaktadır. Figen'in masasının karşısındaki koltukta da o an işlem yaptıran Jülide oturmaktadır.)

Figen: Evet Jülide Hanım firmamızın diş macunundan memnun kalmadınız ve iade edip 3 katı kadar parayı almak istiyorsunuz doğru anladım değil mi?

Jülide: Hı hı evet.

Figen: Tamam çok güzel. Paranızı teslim etmeden önce iade şartları gereğince 3 aşamalı bir yarışmadan geçmeniz gerekiyor. 3 turu da başarıyla tamamlarsanız ancak o zaman size paranızı iade edebiliriz.

Jülide: Yarışma mı? Nasıl yani anlamadım?

Figen: İade şartlarında yazdığı üzere firmamıza yapılan her 4 iadeden yalnızca 1 kişiye parasını geri veriyoruz.

Jülide: Ne! Ama nasıl olacak yani 4 kişinin içinden neye göre seçim yapacaksınız. Hem benim bundan haberim yoktu!

Figen: Ne demek haberiniz yoktu hanımefendi. Siz ödediğiniz tutarın 3 katını geri alabileceğiniz haberini nereden duydunuz?

Jülide: E televizyonda reklamlarda duydum. Eminim 3 katı diyordu, vereceğiz diyordu, eminim ya!

Figen: Peki reklamımızın altında geçen siyah şeritte ne yazdığını okudunuz mu?

Jülide: Valla reklamda oynattığınız kızın dişleri o kadar güzeldi ki gözüm ondan başka bir şey görmedi ki. Ne siyah şeritinden bahsediyorsunuz?

Figen: Üzgünüm. Şartları okumadan gelen müşterilerden ötürü doğan sorunlardan firmamız sorumlu değildir.

(Bu esnada koşarak heyecanla sahneye giren Olcay, kimseye bakmadan doğrudan masasında "Danışma" yazan Figen’in yanına gider.)

Olcay: (Elinde bir poşetle soluk soluğa sahneye girer. İçinde diş macunu olan poşeti Figen’e göstererek) işte diş macununuz. Ben iade etmek istiyorum. 45 lirayı hemen alabilir miyim?

Figen: Beyefendi bu ne telaş, bu ne acele? Youtube’dan motivasyon videosu izleyip öyle mi geldiniz?

Olcay: Aa nerden bildiniz?

Figen: Az önce bir kişi daha motivasyon videosundan aldığı gazla odaya daldı da...

Olcay: Allah Allah, bu aralar da motivasyon moda herhalde? Eee nerde şimdi o?

Figen: Hızını alamayıp danışma masasını görmeden koridora ilerledi. Zannedersem birazdan geri döner

(Barkın soluk soluğa danışmayı görmeden ilerlediği koridordan geri döner. Danışma masasını görür görmez sahnedeki kimseye bakmadan Figen’e yönelir.)

Barkın: (Nefes nefese) Her yerde sizi arıyorum ya! Firmanızın içinde oradan oraya Yüzüklerin Efendisi'ndeki Frodo’ya döndüm. Başıma gelmeyen kalmadı. Ama sonunda buldum

Figen: Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?

Barkın: Şey ben iade için gelmiştim. 45 lirayı hemen alabilir miyim acaba? Acelem var da biraz.

Figen: Tamam etti 3 (Sahnenin seyirciye göre solundaki koltukta oturan Bilge’ye seslenerek) Hanımefendi acaba siz neden bekliyors....

Bilge: İade!

Figen: Tamam çok güzel! Görünüşe göre kullanım koşulları ve iade şartlarında yazan 4 kişilik koşulu sağlamış oluyoruz. (Bağırarak sahne arkasına seslenir.) Arkadaşlar! Kapıları kapatır mısınız, perdeleri de indirin size zahmet! (Sahne kararır sadece Figen aydınlıktır.) Yarışma başlıyooor! (Kötü bir şekilde güler)

Olcay: Ne oluyor burda ya! Ne yarışması?

Figen: (Yine sahne arkasına seslenir.) Arkadaşlar böyle çok karanlık oldu. Bir tane pencere açabilirsiniz. (Der ve sahne yeniden aydınlanır.)

(Sahne aydınlandığında Barkın ve Olcay yüz yüze bakmaktadır )

Olcay: Kardeşim?

Barkın: Abi?

Olcay: Napıyorsun oğlum sen burda?

Barkın: Ee 45 lira için işte abi.

Olcay: Oğlum sen o kadar işinin gücünün arasında hem de mesai saatinde! Hayırdır nasıl geldin buraya?

Barkın: Abi bir saatlik boşum vardı. Ben de motivasyon videomu izleyip geldim işte. Seni de bi heyecanlı gördüm hayırdır?

Olcay: Yok be oğlum ne heyecanı. Alt tarafı 45 lira almaya geldik işte.

Barkın: Tabi ya alt tarafı 45 lira işte...

Figen: Alt tarafı diyorsunuz ama ikiniz de 45 lira için üşenmeyip motivasyon videosu izlemişsiniz.

Barkın: Abi? Sen de mi? 

Olcay: Oğlum buraya nasıl geldim hiç hatırlamıyorum. Bayağı işe yarıyormuş bu!

Barkın: Tabi tabi işe yarar yaramasına da aman dikkatli ol abi. Yan etki yapıyor gözünü kör ediyor adamın. Yarım saat danışmayı aradım ya!

Figen: (Ayağa kalkarak lafa girer.) Evet! Herkes danışmayı bulduğuna göre artık yarışmaya başlayabiliriz değil mi?

Olcay: Bu yarışma mevzusu nedir açıklar mısınız?

Figen: (Bilge’nin yanındaki boş koltukları göstererek ) Sizi şöyle alabilir miyim? Her şeyi anlatacağım merak etmeyin!

(Yerlerine otururlar.)

Figen: Şimdi görünüşe göre herkes reklamda görüp 45 lirayı almak için gelmiş ama reklamın altındaki siyah şeriti yani iade şartlarını kimse okumamış doğru mu?

(Hepsi evet anlamında başını sallar.)

Figen: Tamam o zaman şöyle yapalım.  Şartların birebir aynısını yazdığımız temsili siyah şeridimizi size burada uygulamalı olarak gösterelim. (İçeriye seslenir.) Arkadaşlar! Siyah şeridimizi bi' geçirebilir misiniz?

(Biri başından biri sonundan tutan iki kişi upuzun siyah şeridi, sahnenin bir köşesinden diğer köşesine hızlıca -koşarak- geçirir.)

Figen: Evet şartlarımızı okudunuz. Şimdi anladınız herhalde?

Olcay: Pardon ya ben bunu da kaçırdım.

Bilge: Ama reklamdaki hızıyla geçirirseniz nasıl okuyabiliriz ki?

Barkın: Ya ben şeriti görünce reklamdaki oyuncunun dişleri aklıma geldi odaklanamadım bile!

Jülide: (Barkın'a) Ne güzeldi değil mi ya!

Figen: Peki peki... o zaman ben size şartları açıklayayım. Öncelikle firmamıza iade isteğiyle başvuran her 4 kişiden sadece birinin iadesini kabul ediyoruz.

Barkın: Aa o da ne demek canım! Kabul etmiyorum ben bu şartı!

Figen: Maalesef öyle bir şansınız yok. Firmamızın giriş kapısındaki paspası da okumadınız herhalde?

Barkın: Paspas mı? Hanımefendi ben o paspası uçarak geçtim biliyor musunuz?

Bilge: Hayır yani ne yazabilir ki tozlu bi' paspasta?

Jülide: "Hoş geldiniz" yazıyordur canım, ne yazıcak sanki.

Figen: A yok buraya gelenler pek hoş gelmiyor. Burası iade servisi sonuçta. İsterseniz ben paspasta ne yazdığını size söyleyeyim. Üzerine basarak ya da uçarak her ne şekilde olursa olsun paspası geçen herkes, firmamızın belirlediği iade koşullarını kabul etmiş sayılır. Okumadan geçen müşterilerden ötürü doğacak sonuçlardan firmamız sorumlu değildir.

Olcay: Hadi bakalııım! iade koşullarını da kabul ettiğimize göre 4 kişi 45 lira için yarışacağız ve içimizden biri kazanacak. Bu mu yani?

Figen: Eğer şartlardan memnun değilseniz yarışmaya başlamadan pes edip rakiplerinizin kazanma şansını artırabilirsiniz beyefendi!

(Taylan’ın sesi yankılanır “Kurtar beni Olcay kurtaaar!”)

Olcay: Ne, pes etmek mi? Hayır asla! (İlgiyle) Iı acaba ben yarışmayı öğrenebilir miyim?

Figen: Güzel. Yarışmamızın birinci turunda herkes sırayla iade etme sebebini söyleyecek ve içinizden en uygun olmayan sebebi söyleyen kişi ilk turda elenmiş olacak. Bu kadar basit. Evet Olcay Bey sizden başlayalım mı?

(Yarışmacılar sebeplerini söylerken Figen notlar alır.)

Olcay: Iı tabi, şöyle söyleyeyim aslında ben firmanızdan iki tane diş macunu sipariş etmiştim ama bana gelen kargoda sadece bir tane macun vardı. Bu sebeple açıkçası firmanıza olan güvenim sarsıldı. Yani henüz sipariş ettiğim ürünü eksiksiz bana ulaştıramayan bir firmanın ürününü kullanmak istemedim.

Figen: Firmamız eksik ya da yanlış teslim edilen ürünlerden sorumlu değildir. Bunu size getiren kurye veya kargo firması ile görüşmeniz gerekirdi.

Barkın: Şimdi kurye dediniz. Bana cevap hakkı doğdu. Efendim şöyle söyleyeyim Kargo şirketimiz eksik ya da yanlış paketlenmiş ürünlerden sorumlu değildir.

Olcay: Hadi bakalıım! Satıcı sorumlu değil, kargo sorumlu değil, anlaşılan bu olayda tek sorumlu benim.

Barkın: Abi sana bir şey söyleyeyim mi? Aslında sen "sorumlu" değil de "sorunlusun". Yahu insan diş macununu da internetten alır mı ya?

Olcay: Güzel kardeşim bu konuyu biz seninle konuştuk, kapattık değil mi?

Figen: (Barkın’a) Teknoloji çağındayız efendim bu devirde herkes her şeyini internetten alabilir. Yani şimdi size burada teknolojinin hayatımıza sunduğu fırsatları uzun uzun anlatmak isterdim ama konumuz bu değil! Arzu ederseniz sizden de dinleyebilir miyiz iade etme sebebinizi?

Barkın: Tabi, şöyle söyleyeyim ben Olcay Bey’in eksik kargosunu teslim eden kurye olduğum için açıkçası benim de firmaya olan güvenim sarsıldı. Evet evet kesinlikle sarsıldı. Bir de şöyle bir konu var. Ben işim gereği birçok ürünü birçok kişiye ulaştırıyorum ve eksik ya da yanlış paketle çok az karşılaşıyorum. Bir gün önce aldığım diş macunu firmasının da böyle eksik teslimat yaptığını öğrenince iade etmek istedim.

Figen: Hımm görünen o ki her ikiniz de henüz kullanmadan güven sorunu duyup iade etmek istediniz ama ne yazık ki güven sorunu yaşayan müşterilerden de firmamız sorumlu değildir. Evet hanımlar size gelelim. Bilge Hanım buyurun sizi dinliyorum.

Bilge: Imm aslında benim iade etme sebebim reklamınızda duyduğum bir cümle.

Barkın: 3 katı kadar parayı duymuş gelmiş işte ya! (Figen’e dönerek) Bence ilk turda elenmeli.

Figen: Bilge Hanım?

Bilge: (Küçümseyen bir gülüşle) Hayır tabi ki! Bakın ben diş hekimiyim ve reklamınızda "On uzmandan dokuzunun önerdiği diş macunu" şeklinde bir cümle geçiyordu. Bu beni kuşkuya düşürdü. Ben her meslektaşımın görüşüne önem veririm ve o bir kişinin ürünü önermemesi benim için iade etme sebebi olarak yeterli.

Figen: Anlaşılan siz de henüz kullanmadan yine bir güven sorunuyla iade etmek istiyorsunuz. Iıı az önce güven sorunundan firmamızın sorumlu olmadığını söylemiştim değil mi?

Olcay: Evet hanımefendi, siz ve firmanız bırakın bu meseleleri ozon tabakası delinmesinden, buzların eriyip su seviyelerinin yükselmesinden, ondan bundan şundan hiçbir şeyden sorumlu değilsiniz.

Figen: Ana fikir anlaşılmış çok güzel. Bu arada Bilge Hanım firmamızın diş macununu önermeyen uzman şu an bizim bünyemizde bir çalışan. Eğer isterseniz onunla sizi tanıştırabilirim.

Bilge: Aa çok iyi olur. Yani tabii kendisi bir uzman olarak bana vakit ayırabilirse. Burada çok yoğun çalışıyor olsa gerek.

Figen: Oo bir bilseniz oturup tekrardan düşünmesi için ona ne kadar boş vakit veriyoruz! Bekleyin çağırayım (İçeriye bağırır.) Arkadaşlar Bahattin Bey’i getirebilir misiniz?

(Bahattin, tekerlekli sandalyeye bağlanmıştır. Ağzı yüzü morarmıştır. Baştan aşağı siyah giyinmiş Yardımcı tarafından getirilir. Bahattin’in ağzı bir diş macunu ile kapatılmıştır. -diş macununu yatay olarak dudaklarının arasında tutmaktadır-)

(Sahnenin ortasına getirildiğinde yarışmacılara dönüp mırıldanmaya başlar. Ne dediği anlaşılmaz.)

(Bu esnada yarışmacılar çok şaşkındır.)

Figen: (Yardımcı'ya dönerek sert bir şekilde) Her zaman diyorum ağzını açıp öyle getirin diye! Ne dediği anlaşılmıyor işte! Aç şunun ağzını!

(Yardımcı, Bahattin’in ağzındaki diş macununu çıkarır.)

Bahattin: (Delirmiştir. Bazen seyirciye bazen yarışmacılara dönerek aynı şeyleri tekrarlar.) Ben de öneriyorum, ben de öneriyorum, firmamız sorumlu değildir, firmamız sorumlu değildir, ben de öneriyorum, ben de öneriyorum....

Figen: Kapat kapat şunun ağzını! (Yardımcı, yeniden macunu Bahattin’in ağzına koyar.) (Yarışmacılara dönerek) Bir süre sonra baş ağrısı yapıyor da. Ee Bilge Hanım, duydunuz Bahattin Bey’i. Hala uzmanımıza sormak istediğiniz bir şey var mı?

Bilge: (Bir hayli korkmuştur. Tekleyerek konuşur.) Aaa yok. Hatta beyefendi de öneriyorsa duydum ki fazlasıyla öneriyor. Benim iade etmem için bir sebep kalmadı. İzin verirseniz ben gitmek istiyorum.

Figen: (Korkunç bir gülüşle) Tabi ki tabi ki! Güzel günlerde kullanın hanımefendi!

(Bilge koşarak sahneden çıkar )

Figen: (Yarışmacılara dönerek) Ay ne güzel oldu ya! Bakın daha ilk tur bitmeden üç kişi kaldınız. 45 lira için şansınız epey bi arttı değil mi (Yeniden güler.)

Olcay: (Korkarak) Iı şey Bahattin Bey için bizim firmamızda çalışıyor demiştiniz. Acaba hangi departmanda çalışıyor kendisi?

Figen: Aa çok güzel soru. Sizden de bir şey kaçmıyor. Kendisi firmamızda deney faresi olarak çalışıyor. Sırf insanlar bize daha çok güvensin diye işte böyle deneklerimiz var bizim. Ürünler raflara gelmeden önce bin bir türlü aşamadan geçiyor. Ama gel gör ki sonra birileri çıkıyor eksik geldi diyor güvenmiyorum diyor. Ee şimdi sen olsan naparsın? Şeytan diyor al onları da denek yap (Yeniden güler.)

(Olcay ve Barkın bir hayli korkar.)

Figen: (Yardımcı'ya dönerek) Canım sana zahmet fareyi kafesine geri götürür müsün?

(Bahattin ve Yardımcı sahneden çıkar.)

Figen: Evet iade sebebini söylemeyen kim kalmıştı? Hah Jülide Hanım siz, buyurun evet dinliyorum.

Jülide: (Diğerlerine göre soğukkanlıdır.) Ben diğer yarışmacıların aksine ürününüzü kullandım. Hatta tam iki ay boyunca. Ama hala o reklamdaki oyuncu kadar beyazlamadı dişlerim. Bu sebeple şikayetçiyim. İade etmek istiyorum!

Figen: Ahh sonunda kullanan biri. Ama Jülide hanım keşke reklamdaki oyuncuya verdiğiniz dikkati kullanım koşullarında yazan iade şartlarına da verseydiniz.

Jülide: Neden?

Figen: İsterseniz bu sorunun cevabını beğenerek izlediğiniz reklamdaki oyuncu versin. Ha ne dersiniz?

Jülide: Aa o güzel dişli kız burada mı? 

Figen: (İçeriye bağırır.) Arkadaşlar! Cansu'yu getirir misiniz?

(Yardımcı, tekerlekli sandalyede aynı şekilde ağzı kapalı olan Cansu’yu getirir. Cansu Selahattin’in aksine sessizdir ve yorgundur.)

Figen: (Sert bir şekilde.) Offf az önce de dedim, İçerde açın şunların ağzını!

(Yardımcı Cansu’nun ağzındaki diş macununu çıkarır.)

Figen: Cansucum bak hanımefendi iki ay kullanıp senin gibi dişlere sahip olamadığı için ürünümüzü iade etmek istiyor. Ne dersin ona? Ha canım?

(Cansu bayılır.)

Figen: (Yardımcıya dönerek kızar.) Bu aralar çok bayılıyor bu. Uyandır şunu!

(Yardımcı Cansu’yu eliyle dürter. Cansu ayılır.)

Cansu: (Yorgun bir şekilde) En az 3 ay kullan, en az 3 ay, 3 ay (Deyip bayılır.)

Figen: Off götür şunu götür!

(Yardımcı ve Cansu sahneden çıkar.)

Figen: (Jülide’ye dönerek ) Anladınız değil mi? Aslında sizinle bir ay sonra tekrardan görüşebiliriz çünkü Cansu’nun da dediği gibi iade şartları gereği 3 ay kullanıp reklamda vaat edilen beyazlığa kavuşamayan kullanıcılara 45 lirayı veriyoruz ve her zaman olduğu gibi 3 aydan daha kısa süre kullanıp memnun olmayan kullanıcılardan firmamız...

OlcayBarkın: Sorumlu değildir.

Figen: (Korkunç gülüşle) Akıllı fareler sizi!  Hemen de öğrenmişler!

Jülide: 1 ay daha kullanırsam gerçekten onunki gibi olacak mı dişlerim?

Figen: 1 ay sonra bunu hep beraber öğrenebiliriz Jülide Hanım.

Jülide: Peki Cansu Hanım’ın sorunu ne acaba neden sürekli bayılıyor. Bakın yan etki falan yapmıyor değil mi bu macun?

Figen: Korkmanıza gerek yok. Firmamız kamera karşısında dişlerin beyazlığını daha ön plana çıkarmak istediği için kendisine farklı etkileri olan ekstra ilaç uygulamaları yapıyor. Bayılma sadece onda görülen bir yan etki bundan firmamız sorumlu değil, yani Cansu Hanım ile ilgili küçük bir ayrıntı. Takılmanıza hiiç gerek yok.

Jülide: Peki, o zaman bir ay sonra görüşmek üzere.

Figen: Görüşürüz.

(Jülide sahneden çıkar.)

Figen: Evet! Fareciklerle baş başa kaldık. Bakın gördünüz mü her sorunu çözdük güven sorununu çözemedik Güven duygusu da çok önemli değil mi? İşte bu sebeple kime para iadesini yapacağımızı belirlemek için oynayacağımız küçük bir güven oyunu var.

Olcay: Nasıl yani?

Figen: Imm şunu söylemekte de fayda var. Bu güven oyunu firmamızla alakalı değil sizin ikinizin birbirinize duyacağı güvenle alakalı.

Barkın: Pardon?

Figen: (İçeriye bağırır.) Arkadaşlar!

Olcay: (Barkın’a dönüp) Bu kadın ne zaman böyle bağırsa sonunda hiç güzel şeyler olmuyor ama hadi hayırlısı.

Figen: Arkadaşlar kime diyorum! Son oyun için emanetleri getir misiniz?

(Yardımcı, elinde iki silah ile sahneye gelir. Silahın birini Olcay’a birini Barkın’a verir. Başta almak istemezler ama Yardımcı zorla ikisinin de eline tutturur. Sahneden çıkar.)

Olcay: Bu ne şimdi, hanımefendi bir açıklama yapacaksınız değil mi?

Figen: Aslında bir açıklama yapmama gerek yok. Tüm her şey, her detayıyla iade koşullarında yazıyordu. Ah keşke biraz zaman ayırıp okusaydınız. Neyse ben size hatırlatayım. İade koşullarının son maddesinde, en sona kalan iki kişiden hangisi daha cesursa parayı o kazanır yazıyor.

Barkın: Cesur mu? Ne yani ikimizden biri elindekini kullanarak diğerini öldürecek ve cesaretine karşılık sadece 45 lira mı kazanacak?

Olcay: (Barkın'a) Sadece 45 lira diyerek ne demek istiyorsun? Yani daha fazla para verseler hiç düşünmeden vuracaksın beni.

Barkın: Hayır tabii ki! Abi 45 lira için kurulan şu organizasyon sana da çok garip gelmiyor mu? Resmen alay ediyorlar bizimle!

Figen: Peki, siz ikinizin 45 lira için buraya kadar gelip firmamıza güvenmeme gerekçesiyle ürünü iade etmek istemesi alay etmek değil mi?

Olcay: Ben kimseyle alay etmiyorum. Bakın söyleyeceklerim size tuhaf gelebilir ama şu an en yakın arkadaşım sizin küçümsediğiniz 45 lira için rehin alındı ve benim cebimde beş kuruş para yok. Yani her ne olursa olsun benim bu parayı alıp onu kurtarmam gerekiyor. Anladınız mı?

Barkın: (Gülerek) Bu ne şimdi ya? Yani o bana bahsettiğin telefon şirketi senden 45 lira almak için arkadaşını mı kaçırdı? Abi kusura bakma ama bu yalana inanıp bu yarıştan çekileceğimi zannetme!

Figen: (Sinir bozucu şekilde) Yarış kızışıyooor! Görünen o ki iki tarafın da bu paraya çok ihtiyacı var. Oyunun kuralları gayet açık beyler! Cesur olan parayı alır.

Barkın: Hımm demek cesur olan, peki silahı oyunun kurucusuna doğrultacak kadar cesursak ödülümüz kaç lira hanımefendi! (Deyip silahı Figen’e doğrultur.)

Figen: (Alaylı gülüşle) Eğer aklından geçeni yaparsan oyunda iki kaybeden olur beyefendi. Kimse ödülü kazanamaz!

Olcay: (Elindeki silahı Barkın’a doğrultur.) Bu paraya çok ihtiyacım var anlamıyor musun? En yakın arkadaşım tehlikede diyorum.

Barkın: Ya bırak artık şu yalanı! Hem bunun için bana yalan söylemene gerek yok ki. Zaten seni vuramam. Buraya senin sayende geldim sayılır.

Olcay: Ne demek şimdi bu?

Barkın: Çok safsın be abi. Senin kargonda eksik yoktu iki tane diş macunu o kutuya konulmuştu ta ki ben o kutuyu açana kadar. Sana teslimata gelmeden yarım saat önce bunların reklamlarını izledim. İki tane diş macununu tek kutuda görünce birini alsam ne değişir diye düşündüm. İade ederim kısa günün kârı 45 lirayı cebe indiririm dedim ama işin bu boyuta geleceğini hayal bile edemezdim.

Figen: Aa ne kadar ayıp. Yaşamayı hiç hak etmeyen bir yalancı.

Olcay: Sürekli bana yalancı deyip duruyordun asıl yalancı senmişsin be! 45 lirayı da yaşamayı da hak etmiyorsun! (Deyip Barkın’ı vurur.)

Figen: (Alkışlar.) İşte bu! Tebrik ederim. Gösterdiğiniz bu cesaret karşısında bizden tam 45 lira kazandınız!

Olcay: Hemen şimdi alabilir miyim? Bakın bu çok önemli!

Figen: Cık cık cık cesaretli olduğunuz kadar sabırlı da olmalısınız .İade şartları gereği parayı almadan önce cezanızı çekmelisiniz.

Olcay: Ne cezası ya?

Figen: Aa az önce gözümün önünde birini öldürdünüz beyefendi. Biz bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Her suçun bir cezası olmalı değil mi?

Olcay: Ama iyi de elime silahı verdiniz, öldürün dediniz. Siz de en az benim kadar suçlusunuz.

Figen: Cık cık yanlış hatırlıyorsunuz. İmzaladığınız gizlilik sözleşmesinde silahı temin etme yönteminizin daima gizli kalacağını kabul etmiştiniz. Aksi taktirde başınıza gelecekler de orada madde madde yazıyordu. Okumadınız mı yoksa? Okumadan imzalayan müşterilerden firmamız sorumlu değildir beyefendi. (İçeriye seslenir.) Arkadaşlar katili alabilir misiniz buradan! Şuraları da temizleyin lütfen!

(Yardımcı Olcay’ı sahneden çıkartırken Olcay bağırır.)

Olcay: Katil değilim ben, katil değilim...

(Sahne kararır.)


SAHNE 3

(Sahne yeniden aydınlandığında Olcay ilk sahnedeki gibi koltukta yatmaktadır. Tüm olanlar bir rüyadır. Çığlık atarak uyanır.)

Olcay: Değilim katil değilim! (Üstündeki yorganı fırlatıp uyanır) Ohh Allah’ım çok şükür! Bundan sonra yatmadan önce Amerikan filmi falan izlemek yasak bana! O neydi arkadaş ya!

(Telefon çalar.)

Olcay: (Telefonu açar.) Alo!

Büşra: Merhaba Olcay Bey, ben telefon hattı müşteri temsilciniz Büşra.

Olcay: (Korkmaya başlar.) Ödeyeceğim, vallahi tüm borcumu ödeyeceğim. Lütfen evime gelmeyin, lütfen Taylan’ı kaçırmayın!

Büşra: Alo beyefendi iyi misiniz? Sakin olun lütfen. Borcunuz falan yok. Sadece doğum gününüz sebebiyle firmamız tarafından hattınıza tanımlanan ücretsiz 2 GB interneti haber vermek için aramıştım. İyi ki doğdunuz. Nice senelere Olcay Bey!

Olcay: (Derin bir nefes alır.) Çok teşekkür ederim, Iı şey ben kötü bir rüya gördüm de kusura bakmayın lütfen.

Büşra: Kötü düşünceleri bir kenara bırakıp doğum gününüzün tadını çıkartmalısınız Olcay Bey! İyi günler dilerim.

Olcay: İyi günler

(Deyip telefonu kapatır. Bu esnada kapı çalar.)

Olcay: Kim o?

Senem: Ben Senem üst kat komşun...

Olcay: Geldiim.

(Olcay kapıyı açar.)

Senem: Happy birthday to you ! Mutlu yıllar sanaaa! (Elinde bir dilim pasta vardır. Şarkıyı söylerken tabağı Olcay'a doğru sallar.)

Olcay: (Tedirgindir.) Ne koydunuz bunun içine?

Senem: Fare zehri koydum ahahah! Ne koycam ayol? kakaolu doğum günü pastası işte.

Olcay: Teşekkür ederim Senem Hanım. Çok düşüncelisiniz. (Tabağı alır.)

Senem: Rica ederim, nice senelere. Akşama gel biz de kutlayalım!

Olcay: Söz veremeyeceğim....

Senem: Hiç bahane istemiyorum. Akşama bekliyoruuum (Deyip gider.)

(Olcay koltuğa oturup pastadan bir çatal aldıktan sonra kapı çalar.)

Olcay: Kim o?

Barkın: Kargo!

Olcay: (Derin nefes alır, kapıya doğru giderken) Kötü düşünceleri bir kenara bırak ve doğum gününün tadını çıkar!

(Kapıyı açar. Rüyasında gördüğü adamı karşısında görünce korkar ve şaşırır.)

Barkın: Merhaba, Olcay Nanay siz misiniz?

Olcay: (Kekeleyerek) Buyur kardeşim, benim.

Barkın: Şöyle teslim edeyim (Kutuyu Olcay’a verir.) Abi malum internet siparişi içinden ne çıkacağı belli olmuyor. Kutudakiler senin sipariş ettiklerin mi bi' kontrol eder misin sana zahmet?

Olcay: Bak güzel kardeşim içinden bir şey aldıysan söyle helali hoş olsun ama lütfen yalan söyleme olur mu?

Barkın: Yok abi yok, Bırak içinden bir şey almayı, gizlilik sözleşmesi gereği benim o kutuda ne olduğunu öğrenme hakkım bile yok.

Olcay: Hadi hadi doğruyu söyle, sen sırf bunun için üniversitede iki yıllık bölüm okumadın mı?

Barkın: Kurye olmak için üniversitede bölüm okumak mı? (Gülerek) Oldu olacak KPSS'ye girelim bir de mülakat yapsınlar. Hadi abi gözünü seveyim yorma beni ya!

Olcay: (Tedirgin şekilde kutuyu açar. Kontrol eder.) Her şey tamam. Kusura bakma kardeşim iyi değilim bugün.

Barkın: Estağfurullah olur öyle arada. (Kalın bir kitabın son sayfasını açarak) Benim acelem var abi. Sana zahmet şuraya bir imza alayım ben.

Olcay: (Kekeler.) Bu bu ne?

Barkın: Kullanım koşulları ve gizlilik sözleşmesi. Öyle sıradan şeyler yani. Prosedür gereği.

Olcay: Imm ben bunu imzalamak istemiyorum.

Barkın: İmzalamazsan maalesef kargoyu sana teslim edemem abi

Olcay: O kargoyu teslim almaktan da emin değilim zaten. İstersen şöyle yapalım kardeşim, sen bunu al, bunu da bana ver (Deyip kutuyu Barkın’a verir. Kalın kitabı kendisi alır.)

Barkın: Dur abi, ne yapacaksın onunla?

Olcay: Renkli kalemlerle altını çize çize, not çıkarta çıkarta, gerekirse ezberleyene kadar okuyacağım. Neyi kabul ettiğimi bileceğim bundan sonra hiçbir belgeye okumadan imza atmayacağım. Tüm haklarımı öğreneceğim ve hakkımın yenmesine de izin vermeyeceğim!

(Sahne kararır. Perde kapanır)

SON

7 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Ayırdığınız vakit ve güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim :)

      Sil
  2. eline sağlık üşenmedim hepsini okudum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her şeye vakit ayırmanın çok zor olduğu bu devirde yazıma ayırdığınız vakit için çok teşekkür ederim :)

      Sil
  3. Harikasın! Sen de gelecek var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, ayırdığınız vakit ve iyi dileğiniz için çok teşekkür ederim :)

      Sil

Blogger tarafından desteklenmektedir.